İzmir’de Bir Sonraki Süper Lig Maçında Buluşmak Üzere
Maça girişte bir hayli zorlandım, Atatürk’te bu tür maçlarda bilet bulmak, maça girmek hep sorun. Bu işle uğraşırken arada o, “Aziz” insanı gördüm, dışarıda kalan taraftarıyla ilgileniyordu. “Helal olsun” sana başkan dedim, bizim taraftarı her zaman “hayvan” yerine koyan, insanlara “nasıl olsa, sövsen de dövsen de maça geliyorlar “ mantığı ile yaklaşan ve camiamızın halkla ilişkileri sıfır olan yöneticileri aklıma geldi.
Nihayet içeri adım atıp merdivenleri çıkarken İstiklal marşı çalıyordu. Atatürk Stadı’nın nadir sevdiğim yanlarından biri dik merdivenlerinden hızlıca çıkınca bir anda devasa bir gökyüzü ile karşılaşmaktır, çok hoş bir duygudur. Lakin o gökyüzünün altı eski güzel günlerdeki gibi sarı-kırmızı bir cehennem alevi gibi kaynamaktan ziyade, çoğunluğu İzmirlilerce (!) oluşturulmuş sarı- lacivert sahte bir cennetten ibaretti. Öte yanda ise kale arkasının bir köşesinde sayıları anca beş yüzü bulan Gençlerbirliği taraftarının arasındaki yerimi aldığımda değişik duygular hissettim. “Allahım, umarım bitiş düdüğüyle birlikte “mutlu azınlık” konumuna sokarsın bizleri yarabbi” dedim. Olmadı, neden olmadı anlatacağım ama ‘saha dışı olaylar’ henüz bitmedi. Onlardan bahsedelim.
Stad dışında açılan gezici Fenerium mağazasına ürünlerine, çok pahalı olmasına rağmen yoğun talep vardı İzmirlilerden. Keza biletlerin de toplamda % 85-90’ı satılmış, stad Güzelyalı’dan, Karşıyaka’dan, Alsancak’tan, Tilkilik’ten, Eşrefpaşa’dan, Buca’dan gelen İzmirli hemşerilerimiz(!) tarafından doldurulmuştu. Üstelik kapalı biletinin kırk milyon gibi uçuk bir rakam olmasına rağmen. O İzmirliler ki İzmir takımlarının maçlarında hep şikâyet edip durulardı maç biletlerinin pahalı oluşundan.
Göztepe ve Altay’ın ligden düşüşünü takiben çeşitli çevrelerce ortaya bir İzmirgücü tartışması atılmıştı. “İşte” dedim İZMİRGÜCÜ dedikleri bu olmalı, bakın İzmirliler takımlarına nasıl da sahip çıkıyorlar, artık kimse onlara çamur atmasın lütfen. Maçtan önce aldığım bir gazetede ise yıllarca Altınordulu olarak bilinen yaşını başını almış spor yazarı Gürkan Ertaç hazretleri de koyu Fenerbahçeli olduğunu belirtiyordu.
Maça başlar başlamaz ve maç boyunca top Youla’ya her gelişinde arkamda oturan bir teyze “hadi Arap, hadi Arap” diyerek takımına destek verdi. Öte yandan seyirci desteğini arkasına alan Fenerbahçe’nin hakem desteğini arkasına alamamasının en büyük nedeni frikik kralı Hooijdonk’un penaltıyı kaçırması idi. Hakem Arzuman “ Eh be kardeşim penaltıyı da verdik atamadınız” moduna girdi ve iyi de bir maç yönetti. Sadece zaman zaman kendisinin cinsel tercihini sorgulayan taraftarı tribünlerin sahaya uzaklığı sebebiyle duyamadı(!) ve ikaz anonsu yaptırmadı.
Geçen seneler oranla daha bir takım görüntüsü çizen Bizans ekibinin fiziki gücü de eskisine oranla iyi gözüküyordu ancak gene de ikili mücadelelerde Gençlerbirliği rakibine karşı daha sağlam durdu ve Rovers gibi çok zor bir takımı yendikten üç gün sonra bu kadar fiziki gücü taşımaları ve de oyuna konsantre olmayı becerebilmeleri takdire şayandı. Nitekim Fenerbahçe’ye en önemli silahı olabilecek on sekiz üstünden serbest atış imkânı tanımamaları bu disiplinin bir belirtisiydi. Başkent ekibinin bu seneki göze en çok çarpan özelliği ise savunma-akın dengesini tutturup rakibe boş alan bırakmamalarıydı. Bu haliyle onları geçen sezonkinden daha çok beğendim.
Maçın kaderini ne Hollandalının penaltıyı dışarı atması ne de Fenerbahçe adına direkten dönen top belirledi. Bunlar belki şansızlıktı ama doksan dakika boyunca başta Mustafa Özkan olmak üzere Gençlerbirliği oyuncuların beceriksizliklerini görebileceğimiz en az beş-altı net pozisyon vardı başkentliler adına.
Fenerbahçe ise Daum’un Yusuf’u oyuna alması ve aralarında uyum sorunu olduğunu düşündüğüm ikinci kaleci Damir ve savunma uyuşmazlığı sonucu gelen hatayla iki puanı son anda kurtardı. Serhat gibi son zamanlarda bitirici vuruşlarda yoğun bir beceriksizlik yaşayan bir oyuncunun “tıklayarak” gol atması da ilginçti. Gençlerbirliği golden sonra geçen seneki oyun sistemi ile “cümleten” hücum etti ama hak ettiği bir puanı alamadı. Bize de İzmirliler olarak ceza alacak bir Süper Lig takımının maçının ne zaman İzmir’e alınacağını düşünmek kaldı.