Ahmet Talimciler-Taraf
Her transfer sezonunda bomba transfer haberlerini görmeye alışmıştık, ancak bu kez birdenbire hiç beklenmedik isimler ardı ardına imza attılar. Kendi pozisyonumuzu ölçüp tartmak yerine en yakınımızdakiler/ rakiplerimizin durumlarına göre şekillendirmeyi maharet sandığımızdan olsa gerek, ‘onlar aldı bizim takım da almalı’ anlayışı içindeyiz. Kimsenin aklına kulübün bütçesi uygun mudur, sadece rakibimizle aşık atmak için birilerini aldığımızda bu işin sonu ne olur, diye sormak maalesef gelmiyor. Taraftarlar her geçen yıl biraz daha fazla futbol medyasının da gazıyla ‘çilek’ pozisyonunda transferleri istiyor. Çünkü bu transferler sayesinde daha fazla formanın- kombinenin satılacağı ve reklam gelirlerinin yükseleceği kendilerine fısıldanıyor. Kulüplerinin ekonomik açıdan ne kadar güçlü olduklarını göstermenin yolu bu şekilde adım adım döşenirken, kulübün geleceğinin ipotek altına alındığı gerçeği es geçiliyor. Olsun canım nasıl olsa biz büyük kulübüz, şu kadar milyon taraftarımız var, gerektiğinde şu gayrimenkullerimizi de satarız, zaten bütün büyük kulüpler aynı yolu takip etmiyor mu, diyerek süreç başlatılıyor.
Televizyon ekranlarından her önüne gelene sallamaya bayılan futbol gevezeleri işi öyle noktalara bağlıyorlar ki, Şampiyonlar Ligi ön elemede Manchester United kim ki diyecek kadar fütursuzlaşabiliyorlar. Her alandaki bu fütursuzlaşmayla birlikte biz her şeyi yapabiliriz yeter ki isteyelim üzerinden dönen geyiklerin peşinde gitmeye hazır milyonlar için işlem tamamlanıyor. Hiç kimsenin aklından madem işler bu kadar kolay, bizden daha zengin durumdaki kulüpler neden bir türlü Avrupa’da başarılı olamıyorlar sorusunun yanıtını aramak geçmiyor. Çünkü bu ülkenin en büyük özelliği soru sormayı, araştırmayı, düşünmeyi, öğrenmeyi sevmemesidir. Farklı fikirler, farklı görüşler her ne kadar isabetli olursa olsunlar bu coğrafyada sevilmezler ve de istenmezler. ‘Sürüden ayrılanı kurt kapacağı’ masalı ile büyütülen, her fırsatta ‘aklın yolu birdir’ diyenlerin ülkesinde bir örneklik herkesin işine gelir.
Sadece futbolda değil siyasal alanda da soru sormanın giderek gazeteciliğin önde gelen özelliklerinden birisi olduğu gerçeğini uzun zamandır unuttuk. Aman şöyle sormayın, söylemeyin diyerek yapılan bir gazetecilik anlayışı ile bugünlere geldik. Örneğin geçen sezonun devre arasında Fenerbahçe sözcüsü Mahmut Uslu, Trabzonspor kulübünün yaptığı transfer harcamalarını eleştirirken “gömü mü buldular” ifadesini kullanmıştı. Kendi kulübünün geçen yıl sadece bir futbolcu transfer ederken, bu sezon birden bire hareketlenmesi ve yüksek bonservis bedelleri ödemesi karşısında ise, gazeteciler sormadan yaptığı açıklama taraftarlar ve yönetim başarısıydı. Taraftarların kombine bilet almaları, formalara hücum etmeleri ve yönetim başarısı ile uçuşa geçen bir kulüp ve onun gibi olmaya özenen rakipleri. Taraftarların baskısına uğrayan, altta kalmamak için transfer yapmayı göze alan diğerleri. Başarıyı ve rekabetin sınırlarını sürekli olarak aşağıya çeken bir iklimde aklın yerini duygular kolaylıkla alıverir. Bütün bu transfer çılgınlığının ardından sulan çekildiğinde kulüplerimiz daha fazla borç yükü altına girecekler ve olmayı istedikleri yerlere de gidemeyeceklerdir. Geleceklerini formalarına ekleyecekleri yıldızlar yüzünden kaybedecekleri gün gibi ortada dururken, yapılanlara alkış tutunlar da en az bu işleri gerçekleştirenler kadar suçludurlar. Bilet fiyatlarının yükseleceği, forma fiyatlarının artacağı ve futbol izleme keyfinin de pahalılaşacağı bir dönemi açtıklarının farkında olmayanlara hatırlatalım. Futbolun daha büyük bütçeler ile oynanmasının bizim gibi ülkelerdeki karşılığı tribünlerin biraz daha fazla orta sınıflaştırılmasıdır. Olsun zaten onların derdi kulüplerinin başarısından çok rakiplerinin ezikliğini ortaya koyabilmektir, gerisi ise teferruattır.
Hepinizin bayramını en içten dileklerimle kutlarım.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.