Oğuz Reşat Sipahi

http://www.sipahi.tk

Yine yeni yeniden bir önceki sezonun ideal onbirinden yalnızca iki-dört kişinin oynayacağı  bir yeni sezona "Merhaba" diyecek Göztepe Pazar günü...

Hedef her zamanki gibi şampiyonluk. Teknik direktör Hüseyin Kalpar'ın dediği gibi şampiyonluk futbolcu, teknik ekip, yönetim, taraftar ve basınla gerçekleşiyor. Sn. Erşan Yetişir'den alıntılayarak belirtmeliyim ki iyi futbol, iyi futbolcu ile oynanıyor. İyi futbolcu ise altyapıdan yetiştirmezsen, hemen her zaman pahalı oluyor.

Bu yazıda takım-futbolcu değerleri açısından sıkça kullanılan ve atıfta bulunulan transfermarkt sitesinin verileriyle sezona bakış yöneltmeye çalışacağım.

***

İlginç bir anekdot, 23 Ağustos 2012  itibariyle Göztepe resmi siteden herhangi bir açıklama yok, lakin Furkan Şeker Göztepe'de gözüküyor.

Yine bugün itibariyle takımın değeri 7.800.000 euro ve Manisaspor'un (9.050.000 Euro) ve Konyaspor'un (7.900.000 Euro) ardından üçüncü sırada gözüküyor (Not Yazıya başladığım bir gün önce Emre Öztürk varken ikinci sıradaydı.). Lakin kadroda düşünülmeyen, 1.700.000 Euro değerindeki Buval'in ardından 800.000 euro ile en değerli ikinci oyuncu gözüken Önder Turacı ve Theo Weeks'in (Kadrodaki en değerli üçüncü futbolcu gözüküyor 600.000 Euro ile) değerlerini düşünce rakam 6.400.000 Euro'ya, sıralama  7.lığe düşüyor. Bununla birlikte sitedeki Göztepe sayfasında Bahia, Ömer Can ve Mustafa Demirci'nin değerleri belirtilmemiş. Vaziyet o ki en değerli ikinci ve üçüncü futbolcumuzu kadroda bulundurmama lüksünü gözönünde bulundursak bile  takımın değeri ilk beş içinde...

***

Tüm bunları göz önünde bulundursak da, iş değerli kadroyla bitseydi pekçok ülkede sürekli bir, bilemedin iki takım şampiyon olurdu. Bu açıdan kadrodan yapılacak aşure de çok önemli... Burada en büyük rol Hüseyin Kalpar'a düşüyor.

Şampiyonlukta diğer önemli bir değişken takımın-taraftarın moralini diri tutma ve para akışı. Bu da yönetimin işi. Göztepe para akışı açısından pekçok kulübe göre avantajlı bir durumda. Bu avantaj özellikle ikinci yarılarda daha ön plana çıkıyor.

Şampiyonluğa giden yolda başka bir parametre ise taraftar. İş taraftar ile bitseydi şu ana kadar pekçok kez Şampiyonlar Ligi'ne giderdi Göztepe... Bununla birlikte bu sene tribünden en önemli beklentiler dirliğin sağlanması ve Ksk, Buca ve Ankaragücü maçlarından mümkün olduğunca az ceza almak. Birinci sorunu taraftar derneklerinin çözmesini beklemeye devam edeceğiz. İkinci sorun ise iç saha maçlarını kazanmak, dış saha maçlarına taraftar göndermemek ve/veya maçları en azından kaybetmemek ile sağlanması olası bir durum. Bir de kendi taraftarını özellikle deplasman maçlarında kimsesiz bırakmamak... Lakin Ksk maçlarını benim gönlüm de yarı yarıya oynamak istese de, mantığım böyle bir durumda üç maçtan az ceza almanın çok ama çok zor olduğunu söylüyor.

Gelelim basına... Basına bilgi akışının doğru ve sık olması, buna karşı yalnızca resmi site üzerinden olmaması gerek. Siz haber vermezseniz, haber oluşturulmasına zemin oluşturursunuz. Şu anki durumda Kalpar merkezli mekanizma nispeten iyi işliyor gözüküyor. Başkan'ın demeç vermeyi sevmediği ortamda bu rolü başta Hüseyin Kalpar'In ve Sabri Sadıklar'ın üstllenmesi/üstlenmeye devam etmesi gerek. Olası başarısızlık durumunda basından uzaklaşmak yerine, basından destek istemek çok daha mantıklı olacaktır.

Yapılan bunca transferin ardından, çoğu Göztepeliye göre gelenler geçen seneye göre daha iyi ama şampiyonluğa yeteceği konusunda kuşkular var... Çoğu taraftarda kaleci ve forvette beklenti daha yüksekti. TSYD Kupası'ndaki görüntü Bucaspor maçındaki galibiyete rağmen beklenenin  altındaydı. Ek olarak bu Altay'ı bile yenememe gibi bir başarı elde edildi ki bu da sezona beklenenin altında olumlu duygularla başlanmasına neden olacak.

***

Görünen o ki ideal onbirin şekillenmesi altıncı haftayı bulacak. Buna karşı ilk altı hafta fikstür hiç de kolay değil. Zor fikstürün fazla puan kaybı ya da özellikle iç saha mağlubiyetleri ile örtüşmesi durumunda ise her daim en zayıf halka teknik direktör değişimi gündeme gelebileceğinden dikkatli olunmalı.

Evet güzel ve stressiz günler bitti. İlk maç Pazar günü Kartalspor ile... Kartalspor ligin değeri en düşük takımı tranfermarkt sitesine göre... Buna karşı genelde birbirini bilen oyunculardan kurulu... Göztepe'ye göre güzel (!) bir stadları var. Hakem de Göztepe karnesi çok iyi olmayan bir isim...

Bu ligde alınan her puanın değeri bilinerek, ciddiyet içinde, futbolcu-teknik adam-yönetici-taraftar ve basın ile ilişkileri olası en üst seviyedeki dengede   tutarak başlasın ve devam etsin...Sonu şampiyonluk olsun...

 

Oğuz Reşat Sipahi

http://www.sipahi.tk

“Bunun olmasını bekliyorduk” dedi dün ülkeyi yöneten üst düzey yönetici kaçırılan bir Milletvekili’nin ardından, beklediği şeyi engellemek için bir şey yapamadan ya da engellemeyi başaramadan???  Biz de bunun olmasını bekliyorduk. Üstüne gerekli uyarıları vermeye çalıştık ama yeterli algı olmazsa yapacak bir şey yok…
***
Doğduğundan beri Altay ile rekabet içinde olan Göztepe 1996’daki TSYD kupasından beri Altay’ı yenemiyor, amatördeki maçlar dışında…
***
Maça öyle veya böyle iyi başlıyor 20. dkda 2-0 oluyor. Rakip ile Göztepe’nin yerlerini değiştirseniz maç en az 6-0 oluncaya kadar baskı devam ederdi, Göztepe tarihinden bihaberler ağırlıkta olunca durum öyle olmuyor. Ne oluyor? 2-0’dan sonra bolca şımarıklıklar, ardından ikinci yarıya sürü sepet,anlamsız oyuncu değişiklikleri ile takımın dengesi bozuluyor, Önce 2-1 ardından 2-2, ardından penaltılarla mağlubiyet…
***
Üçlü oligarşi kendi aralarında oynadıkları maçlarda bu kadar absürt şekilde altı oyuncu değişkliği yapar mı? Beş sene bu kulübü yönetenlerin aradaki rekabeti anlamasına kafi gelmedi mi?
***
Göztepe Altay’a ilk kez mi yeniliyor? Hayır… Ama bu şartlarda bile Altay’ı yenememe becerisini gösteren, Başkan Altınbaş ve ekibini, Göztepe-Altay rekabetini anlama becerisi gösteremeyen Hüseyin Kalpar’ı ve kadrodaki tüm futbolcuları kutluyorum… Bu sıcakta o stada gelen 8-10.000 çoluklu çocuklu taraftar da sizi gece boyunca kulaklarınızı çınlattılar… Fark edebildiğinizi umuyorum…
***
Bu saçma sapan sonuçla, ilk altı haftanın zaten sorunlu geçeceği aşikar iken, kazanmanız durumunda sezona bir mağlubiyet toleransla başlayacağınıza, bir-iki mağlubiyet dezavantaj ile başlayacaksınız. 1000 kombine daha satacağınıza, “Bunlar için mi kombine aldık?” sorusu ile karşılaşacaksınız… İlk altı hafta gelecek kuvvetle olası iç ya da dış saha kötü sonuçlarında “İstifa” sesini daha erken duyacaksınız. 
***
Basın tribününde sorulan sorulardan biri “Bu transferleri kim yaptı, bu esnada kimler ne kazandı?” idi… Sormamak mümkün mü?
***
Bugüne kadar İzmir kulüplerinin kendi tesisleşme ihtiyaçları için bile benzeri bir turnuva ya da düzenleyememiş olması da insanın aklına gelen ironik bir durum. Bununla birlikte Göztepe tribünleri de kendi taraftarları arasına polis kordonu konan ender tribünlerden biri olma özelliğini tekrar kazanacak gözüküyor.
***
Son söz… Tarih, tarihten ders alma ile ilgili beceriyi/aklı/basireti gösteremeyen yöneticiler sayesinde tekrar eder. Beş senede Göztepe’yi yakın ve uzak tarihi, Göztepelileri psikolojisi, sosyolojisi ve dünyaya bakış açısı gibi perspektiflerden algılamayı beceremeyenler ya da ancak bu kadar algılayabilenler,  umarım önümüzdeki beş seneyi de es geçmeyerek. beyinlerindeki ilgili girintileri biraz daha derinleştirmeyi başarırlar. Bu oyun ve kadro ile ilk haftalarda gelecek olası iç saha mağlubiyetleri ve olası teknik direktör istifası konusunda da şimdiden uyarıyorum. Henüz 15 gün varken, gerekli önlemler umarım alınır.

Oğuz Reşat Sipahi

http://www.sipahi.tk

Göztepe ya da Türk futbol takımları şirket yapısıyla dünyaya göre oldukça geç tanıştı... Göztepe özelinden bakarsak, 1997 yılında tanıştı...

Genç Göztepelilere bir hatırlatma yapacak olursak o sezona Kamil Uçar başkanlığında başlayan Göztepe seri mağlubiyetlere engel olamamış, akabinde Bilgin grubu Yeni Asır yoluyla Göztepe'ye talip olmuş, düğün dernek eşliğinde bugün pek de ismini duymadığınız ama Göztepe'nin oluşumunun ana kaynağı olan, 1925'de kurulmuş, futbol takımına 1997'ye kadar bir ulusal lig (1950) şampiyonluğu, iki Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı Kupası, Avrupa Kupaları'nda bir yarı, bir çeyrek final oynatmış Göztepe Spor Kulübü Derneği, futbol şubesinin şirketleşmesine onay vererek şirket macerasını başlatmıştı...

Şirketleşince dünya pespembe oldu mu? Hayır... İlk başta paranın akışıyla iki kez ikinci lige çıkılsa da, kötü yönetimlerle İzmir'e yapılan büyük ihanetlerden biri olan İntertoto Kupası'na katılım hakkının kullanılmamasının ardından, önce ikinci, ardından, üçüncü, dördüncü ve beşinci lige (Amatör) düşüldü...

Futbol takımlarının evrim sürecine bakacak olursanız üç temel değişken görülüyor. Birincisi borç ya da  rengi, nereden geldiği pek de önemli olmayan para... İkincisi takımına bağlı bir taraftar kitlesi... Üçüncüsü ise kaydadeğer ulusal ve mümkünse uluslararası başarı... Aslında bunların üçü de birbiriyle ilişkili... Üçünden biri bir futbol kulübünün öyle ya da böyle yaşamaya devam etmesi için yeterli oluyor... Üçüne de sahip olan futbol takımları ülkenin en önemlileri arasına girerken, üçü de olmayanlar er geç tarih sahnesinden kayboluyorlar... Önemli bir nokta üçünün sağlıklı bir şekilde birarada olması ise sürekli bir iyi yönetim gerektiriyor.

“Futbol takımları kulüp mü, şirket mi olmalı?” sorusuna dönelim… 2012 Nisan itibariyle dünyanın en değerli on takımına bakacak olursanız yarısının şirket, yarısının kulüp özelliğine sahip olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda bu daha iyidir demek kolay değil... Buna karşı Göztepe örneğinden de devam edecek olursak, önemli olan nasıl yönetildiği diyebiliriz. Görüldüğü gibi dernek iyi yönetildiğinde Türkiye'nin en üst düzey takımı ortaya çıkmış, gün gelmiş A Milli takıma sekiz oyuncu verilmiş. Kötü yönetilince seri mağlubiyetlerle 3. ligin eşiğine gelinmiş, o noktada şirketleşme manevrası yapılmış. Kulübün avantajı üyelerin sürekli katkıda bulundabildiği bir yapı olması, kendi içinde yıpranmaya ya da yönetime karşı değişim yaratabilerek (Dernek-şirket değişimi ya da olağanüstü genel kurul ile kan değişimi...), gereğinde kamudan destek ile  önlem alabilmesi... Başka bir artısı da iç denetim mekanizması... Dezavantajı sürekli genel kurul ortamı olursa (1997 öncesi ara ara yaşandığı gibi...) , istikrarı engellemesi... Şirketin en büyük avantajı ise Göztepe modelinde yönetime ya da sermaye sahibine yönetme güveni vermesi ya da yönetimsel istikrarı garanti etmesi... Önemli eksileri ise istikrarın yıpranması durumunda (Bilgin döneminde Aydın Bilgin-Hamdi Türkmen-Feyyaz Gülmen değişimleri, İmam Altınbaş’ı da önümüzdeki süreçte bekleyen tehlike) yönetim değişikliğinin dezavantaja da dönüşebilmesi ve hesap verebilirliğin büyük oranda ortadan kalkması. Göztepe modelinde şirketleşmeye bakacak olursak, şirket modeli Bilgin döneminde başarı (Süperlig'e çıkış ve lig yedinciliği) ardından amatöre kadar giden çöküş ile sonuçlandı... Altınbaş döneminde ise beş sezondan ikisinde sportif başarı sağlanabildi...

En iyisi hangisi? Bence en ideali iyi yönetim sabit olmak üzere hibrit model... İkisinin de avantajlı  özelliklerini içeren...Mesela Bilgin döneminde derneğin avantajlarından da faydalanmıştı Göztepe AŞ, işgücü, altyapı, arsa ihdası, maddi destek dahil... Buna karşı giren ve çıkan paranın mümkün olduğunca  dengeli olduğu, kitlenin maddi desteğini de içine almaya çalışan, kendi kendine yetebilmeye çalışan bir model... Göztepe çatısında imkansız değil... 15000-100.000 üyeli her sene ortalama 200 tl aidatlı bir dernek yapısı 3-20 milyon tl geliriyle şirket yapısına destek olmaz mı? Bu mümkün mü? En azından tartışmaya değer olduğunu düşünüyoum.

 

Doç. Dr. Oğuz Reşat Sipahi

http://www.sipahi.tk

 

 

 

28 Temmuz 2012 Dünya Hepatit Günü nedeniyle bu sefer direkt Göztepe ile olmasa da özellikle geçmişte Deniz Kolgu'da olduğu gibi durumlarda Göztepe'yi de etkileyebilen tüm dünya ve ülkemiz için önemli bir halk sağlığı sorunu olan viral hepatitlerden bahsedeceğim.

Hepatit kelime olarak karaciğerin iltihabı demektir.

Genel olarak tüm hepatitlerde ana bulgular halsizlik, idrarda çay renginde koyulaşma, gözakında sararma, bazen kaşıntı, diğer viral infeksiyonlarda da görülen halsizlik, kas ağrısı, hafif ateş olarak özetlenebilir.

Hepatitin viral, ilaçlara bağlı, paraziter vs gibi pekçok sebebi vardır, ama en çok görülen nedeni virüslerdir. Virüslerden de özellikle karaciğer hücrelerine yönelme eğiliminde olan hepatit A (HAV), hepatit B (HBV), hepatit C (HCV), hepatit D (HDV) ve hepatit E (HEV) virüsleri en önemli ve sık görülen sebebleridir.

Bunlardan Türkiye için en önemlileri görülüş sıklıkları ve neden oldukları işgücü ve mali kayıplar nedeniyle HAV, HBV ve HCV'dir.

HAV ağız dışkı yoluyla (yemek, su, kanalizasyon vs) bulaşan bir virüstür. Kuluçka devri 15-45 gündür. (virüsün vücuda girişinden hastalık yapıncaya kadar geçen süre) Dış şartlara ve mide asitine diğer virüslere nazaran oldukça dayanabilmektedir. Hastalık vakaların %90'ından fazlasında bulgu vermeden geçtiğinden genelde farkına varılmadan geçirilmiş olmaktadır. Vakaların bulgu veren yüzdesinin %1 kadarıysa fulminan hepatit dediğimiz hızlı karaciğer yetmezliği tablosuyla seyretmektedir ki bunlarda tedavi karaciğer transplantasyonudur.

Burada sorun son yıllarda özellikle ülkemizin batı şehirlerinde sosyoekonomik düzeyin yükselmesiyle virüsle karşılaşmış olma yaşının çocukluk yıllarından ergenliğe ve genç erişkinliğe kaymasıdır. Bu yaşlarda görülen bulgu vererek seyreden HAV infeksiyonlarındaysa hızlı seyreden karaciğer yetmezliği tablosu daha sık görülebilmektedir.

Dünyada 300000000, Türkiye'de 5000000 kadar HBV taşıyıcısı olduğu tahmin edilmektedir.HBV infeksiyonunda da vakaların çoğu hastalığı farketmeden geçirir. Kuluçka devri 90-180 gün arasında değişir. HBV geçiren hastaların yaklaşık %10'unda bağışıklık sistemi virüsü vücuttan temizleyemez ve hastalık bizim deyimimizle kronikleşir. Bu da uzun vadede siroza ve karaciğer kanserine neden olur. Burada yeri gelmişken söylemeliyim ki HAV ne kronikleşir ne de siroz ya da karaciğer kanserine neden olur. Peki kronikleşince tedavi şansı hiç yok mudur? Uzun süreli ve aylığı 1500-2000 TL'yi bulabilen tedavilerle hastaların önemli bölümü tedavi edilebilmektedir.

HCV ise kan nakilleriyle oluşan viral hepatitlerde ve organ nakli hastalarında en önemli virüstür. Vakaların %90'ında vücut bağışıklık sistemi virüsü tamamen temizleyemez ve taşıyıcı olarak kalırlar, bunlarınsa %70'inde kronik karaciğer hasarı olur ve uzun vadede HBV'de olduğu gibi siroz ve karaciğer kanserine neden olur. HBV'de olduğu gibi kronikleşen hastalarda kullanabildiğimiz senelik maliyeti yine binlerce lirayı bulan ve başarısı yine %50-80 arasında değişen tedavi şansları bulunabilmektedir.

HBV ve HCV daha cinsel ilişki, kan nakli, sterilize edilmemiş dişçi, manikür-pedikür-ustura vs gibi altlerle ve anneden bebeğe hamilelik veya doğum esnasında ve nadiren emzirmeyle geçebilmektedir.

Peki nasıl korunacağız?

HAV ve kendisiyle aynı özellikleri taşıyan ama ülkemizde daha nadir görülen HEV için en önemli korunma yolu yemeklerden önce el yıkamaktır. Hijyen kurallarına uymak ve açıkta satılan yemek ve poşetsiz ya da şişesiz içeceklerden uzak durmakta korunmada önemlidir. HAV için aşı bulunmaktadır. Aşı iki doz yapılır ve iki dozun maliyeti yaklaşık 102 TL kadardır.

HBV ve HCV'den korunmanın en önemli yolları bilinmeyen partnerlerle cinsel ilişkide doğru kondom kullanımı ve berber, kuaför, dişçi vs gibi yerlerde sterilizasyon kurallarına uyularak sterilize edilmiş aletlerin kullanılmasıdır.

Burada doğru kondom kullanımını beni mazur görmenizi dileyerek açmak istiyorum.

Kondom ya da prezervatif cinsel ilişki esnasında erkeğin cinsel organı sertleştiğinde, yırtılmaması ve zedelenmemesine dikkat edilerek en ucundaki hava boşaltılarak takılır. Erkek boşaldıktan en geç 10 saniye sonra, erkeğin cinsel organı yumuşamadan çıkarılmalı ve kondomun ucu bağlanmalıdır.

HBV için önemli bir başka korunma yolu da aşıdır. Tarama testlerinin ardından hastalığı geçirmemiş olanlara üç doz olarak yapılır. Aşılanan hastaların yaklaşık %95'inde aşı etkilidir. Üç doz aşının maliyeti 111 TL'dir.

Bu hastalıklarla ilgili sorunlarınızda hastanelerin İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji poliklinikleri hem tanı, hem tetkik, hem de tedavi açısından başvurularınıza açıktır.

Buradan yönetime çağrım oyuncuların hem hepatit a, hem de b için hastalığı geçirip, geçirmediklerinin değerlendirilmesi, aşılı futbolcularımızın aşılarının tutup tutmadığının kontrol edilmesi, aşılı olmayanlarınsa en kısa sürede aşılanmalarıdır.

 

Oğuz Reşat Sipahi

http://www.sipahi.tk

Sevgili Süleyman Yengil kardeşimin çok güzel, açık ve net belirttiği gibi "Göztepe'nin olduğu yerde herşey mümkündür.".  Ligin 30. haftasında gelinen nokta itibariyle Tavşanlı maçı “Yüzyılın maçı” ya da senenin bile halen en önemli maçı olmasa da oldukça kritik hale geldi.

Maç öncesi neler yapılmalı?

Öncelikle bence yönetim maç öncesi taraftarlarla toplantı yapmalı.

***


Pekçok yerde de belirtildiği gibi moral verme amaçlı bir idman ziyareti faydalı olacaktır.

***

Maçın 90 dk içinde olumsuz gitmesi durumunda son dakikaya kadar destek verilmeli... Göztepe taraftarı sevinçte de, kederde de abartılı olabiliyor. İyi sonuçta da, kötü sonuçta da Konya maçında ceza almamak için uğraşılmalı…
***
Muhtemelen Tavşanlı beklenenin üstüne yenmek üzere gelecekdir. Ani yani ilk dakikalarda gol yememek lazım. Maç 0-0’da giderse stres olmamak lazım… Aslında beraberlik Göztepe için mutlak felaket anlamına gelmeyebilir. Ksk Güngören'i yenemedikten sonra, Giresun’a yenilme olasılığı artabilir. O yüzden Giresun’un üzerinde olma açısından en az dört puan mutlak hale geldi. Ama bu haftasonu Tavşanlı’ya karşı galibiyet olursa Tavşanlı’nın
4 puan farkı kapatabileceğini sanmıyorum. Hatta maç berabere bitse bile, Tavşanlı kalan haftalarda (Elazığ ve Erciyes ile iç saha, ve Kasımpaşa deplasmanı) puan alamaz ya da 1 puan alırsa ligde kalmaya bile  yetebilir 1 puan fark….

***

Bütün bunlar olurken katledici bir hakem gelmemesi için de önlem alınmalı. Kadro zaten dar olduğundan ne olursa olsun, boşuna kart görülmemeli.

***

Sonuçta Göztepe kalan maçlarda dörtte dört galibiyet de, mağlubiyet de yapabilecek  kudrette… Bu maç olumlu biterse seri olabileceğinin ve orta sahada hem Hakan, hem de Şamil olmadığında orta sahayı geçmenin çok kolaylaştığının altını çizerek, morallerin yüksek tutulmasını ve futbol şansının Göztepe’nin yanında olmasını diliyorum...

KÖŞE YAZILARI

  • İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var? İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
    Written by Oguz Resat Sipahi 10 May 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
  • Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
    Written by Oguz Resat Sipahi 12 Nisan 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
  • Gözyaşları... Gözyaşları...
    Written by Oguz Resat Sipahi 21 Nisan 2019
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
  • Göztepe TEK Büyüktür. Göztepe TEK Büyüktür.
    Written by Özkan Cengiz 28 Nisan 2018
    Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...
Diğer yazılar:

Diğer başlıklar

Twitter