İstediğiniz soru(n)dan başlayabilirsiniz
Sınav kuşağıyız çoğumuz. Bütün eğitim kariyerimiz çoktan seçmeli geçti. O yüzden her taktiği biliriz. En bilineni de severiz. Nedir? Cevabı bilmiyor musun? Seçeneklerden git. Hayatı bile beş seçenekli bir soru haline getirin, ikiye indirip yolumuzu buluruz biz. Ama bazı sorular gerçekten zor. Bunun gibi:
Aşağıdakilerden hangisi futbolumuzda seyirci kaybının ana nedenidir?
A) Tribün şiddeti
B) Stadyumların eski ve konforsuz olması
C) Kalitesiz futbol
D) Pahalı bilet
E) Passolig uygulaması
Evet, bir de ‘hepsi’ seçeneği olsun isterdiniz. Ama soruyu dikkatle okuyalım lütfen. Ana nedenini arıyoruz. Cevabı tak diye veremedik, diyelim. Hadi seçeneklerden gidelim.
Bu hafta, tam da bu sorunun cevabını arayacağımız maçlarla dolu. Güzel futbol vaadi ve sıkı rekabet isteyenler için Bursaspor-Beşiktaş var. Tarihsel bir derbi için Karşıyaka-Göztepe verebiliriz. “Belki şehre şampiyon gelir” kapsamında Çaykur Rizespor-Galatasaray ideal. Ama ne oldu? Hepsinde kocaman boşluklar... Rakamlarla söyleyelim. Bursaspor-Beşiktaş maçında 14 bin 525 kişi, Kafkaf-Gözgöz’de 15 bin 632, Rize’de ise 3 bin 340 kişi maçı izlemiş. Yani üçünü toplasanız bir stat anca dolar. Peki nedeni ne?
Durum buysa ne diyeceğiz?
Rize’nin stadı yepyeni değil mi? Takım lige süper bir giriş yapmadı mı? Takım yeniden bir çıkış yakalamak için Galatasaray’ı gözüne kestirmedi mi? Şiddet middet olacak bir karşılaşma da değildi. Bilet fiyatlarına bakıyorsunuz 50 lira. Kombine biletin 100 lira olduğu bir statta, tabii ki pahalı. Ama gene de verilmez değil. Maç deseniz, tarih yazıldı. Peki neden gitmiyor kimse? Rize’de geçen sezon seyirci ortalamasını verip bu bahsi kapatalım: 3 bin 353. Futbol bu kadarcık seviliyorsa oraya neden böyle bir stat yaptınız tartışmasına girmiyorum bile.
Koskoca Bursaspor dahi Beşiktaş maçında stadı dolduramıyorsa, bir haftadır herkes Karşıyaka- Göztepe maçından bahsederken, TRT arşivlerden en güzel görüntüleri verirken, TV ekranları bu maçın reklamlarına bezenmişken, tarihi bir barışla herkes gaza getiriliyorken bile durum buysa ne diyeceğiz? Durumun vahametini bir resim anlatıyordu aslında. TRT helikopterle açtı yayını. İzmir Atatürk Stadı tepeden görünüyor. Zannederseniz stat, benim gibi saçları tepeden dökülmüş yanlarda bir avuç kalmış bir kelle. Kapatacak şapkası da yok üstelik!
Bir bu eksikti
Bursaspor-Beşiktaş maçında bir ilk yaşandı. Böyle diyorlar. Maçın başında, tribünlerin bir bölümünde koreografi hazırlığı vardı. Bir de baktık ki bu bir araba reklamı. Maça gittiyseniz bilirsiniz. Eğer koreografi varsa, oturduğunuz koltuğa bir karton bırakırlar. Siz de kaldırın deyince kaldırırsınız. Şimdi kendinizi o taraftarların yerine koyun. Kartonu havaya kaldırıyorsunuz, sonra eve gelip bir bakıyorsunuz o bir reklam! Böyle bir şeyin parçası olmak ister misiniz?
Hukuken buna ‘alet olan’, evet tam anlamıyla alet olan herkesin yasal tazminat hakkını kullanma hakkını koyalım bir kenara. Zaten taraftarın stattan ayağını çekmeye başladığı bir ortamda böyle bir uygulama yapılır mı? Hadi yaptınız, bunu bir ‘ilk’ olarak sunup övünç malzemesi haline getirmeye ne demeli. Tamam, reklamcıların çok hoşuna giden bir fikir olabilir. Ama zaten giderek parasallaşan futbolda taraftarı da rızası dışında buna alet etmeye ne hakkınız var? Dikkatli izlediniz mi bilmiyorum, bazı taraftarlar, bunların arasında o kartonları kaldıranlar da var, durumu fark eder etmez, ellerindekileri fırlatıp yuhalamaya başlıyor. Yani belli ki herkesin rızası yok. Varsayalım ki bazı tribün gruplarıyla anlaşılmış. Ne zamandan beri tribün grupları kişiye sıkı sıkıya bağlı bir konuda hukuki temsiliyet hakkına sahip oldu? Hiç bu yeterli olur mu? Siz rızası dışında reklamlarda kullanılan insanların açtıkları davalarda ne tazminatlar dönüyor, biliyor musunuz? Ama kimin umurunda ki?
İsterseniz bu durumu başka bir dile, topluma tercüme edelim. Aynı gün Dortmund-Schalke 04 derbisi vardı. Dortmund kale arkası, ‘Sarı Duvar’da (die gelbe Wand) harika bayraklar havalanıyordu. Haliyle tek kişilik yer yoktu. Sponsorluk gelirinin en fazla olduğu ülke Almanya. Dortmund’u krizden çıkaran şirketlerden biri de stada adını veren Signal Iduna firması. Hadi oraya kocaman bir Signal Iduna bayrağı assanıza? Yapabilir misiniz?
Avrupa’nın en kötüsüyüz
Geçen haftalarda Emrah Kayalıoğlu ve ekibinin bin bir emekle çıkardığı Ntvspor Express’te bir haber yayımlandı. UEFA’nın 2014 Kulüp Lisans Raporu’nda çok acıtıcı bir veri var. Geçen sezon tüm Avrupa’da 3.5 milyonluk bir seyirci kaybı var. Bunun 1.2 milyonu Türkiye’de. Toplam düşüşün üçte birinden fazlasına imza atıp rekor kırmışız yani. Üstelik veri olarak ele alınan yıl 2014 mali yılı. Yani passolig’in henüz uygulamaya konmadığı dört ay da var bu veri içinde.
Asıl sorun... Baştaki çoktan seçmeli sorumuzda belli ki hata var. Evet, en doğru seçenek bariz bir şekilde en sonda. Ama sanırım artık sadece onunla da açıklayamayacağız. Çünkü tüm bu nedenler bile enkazı kaldırmaya yetmeyecek gibi. Çünkü hepimiz biliyoruz, asıl neden başka. Son birkaç yılda futboldan soğuduk biz. Adaletin olmadığına, şeffaflığın olmadığına inanıyoruz. Bu herkes için geçerli. Eğer yasalarda halkı askerlik yerine futboldan soğutmak diye bir suç olsaydı kim bilir kaç müebbet yiyecek insanlar yönetiyor kulüplerimizi, futbolumuzu. Bu gerçek her gün kendini daha fazla hissettiriyor.
Bilmiyorum bu konuya temas ettiğim kaçıncı yazı bu. Ama durum giderek vahamet arz ediyor. Futbolumuzun en büyük sorunu seyirci meselesi. Asıl olarak bunu konuşmayacaksak hiçbirini konuşmayalım.
Bağış Erten / Cumhuriyet